ellerimiz
tanrı bana bir cennet borçlu, demiştim sana rüyamda. gülümsemiştin. gözlerimizin sönüşleri ve yanışları aynı anı seçiyordu. yalansızdın. gerçekte de olsa aynı öyle gülümserdin bana. saçlarımı aynı öyle severdin. tanrı bana bir cennet borçluydu. onun gözünde önemsiz olduğumu bildiğim hâlde inanıyordum buna. beni herkesten iyi tanıyan sendin. doğuran bu kadar bilmiyordu kokumu, sesimin nerede gevşeyip nerede titrediğini, korkularımı, yaslarımı, basit ya da hiç geçmeyecek acılarımı, çocukluğumu, itildiğim uçurumları. ağlayışımı en iyi sen bilirdin. cehennemimden haberdardın. yalnız, işte artık ben cennetime inanmıyordum. kefaret yok, huzur yoktu, af ve afiyet, üstelik unutuş da yoktu. hayat zaten o ipti yürünecek, kıldan ince kılıçtan keskin olan şeydi. cehennem de cennet de bizde saklıydı. rüyamda öyle söylemiştim. fakat bana bir cennet verilmeyecekti. belki yaratan da küsmüştü. belki de tüm parçalanışlar, benim bu yoldan geçişimi kolaylaştırıyordu. azalmıştım. cehennemi yaşarken, kor